Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

28 Haziran 2011 Salı

Bir Kadın Pilavı Güzel Yaptı mıydıııı, Bütün Yemekleri Güzel Yapar... *Nohutlu Pilav*

Başlığa attığım sözü çoğunuz biliyorsunuzdur. Yoksa kilit aslında "Pilav" da mı çözülüyor? Blogumun isminden dolayı, en güzeli dedim pilavdan başlamak. Haydi kilidi açalım o halde! Hemen kaçmayın, pilav yapmak aslında dünyanın en kolay yemeklerinden biridir ama aynı zamanda da dünyanın yapması en zor yemeklerinden biridir. :) "Eee ne dedin sen şimdi?" Sabredin, anlatacağım. :)


Şu başlıkta söylediğim söz ne kadar doğrudur bilemem ama itiraf edelim, pilavımız böyle tane tane, tuzu yağı yerinde oldu mu hemen kendimize bir güven geliverir. "Tamam ya, oldum ben." filan demeye başlarız. İşte ben de bu güveni yerine getirmek için sizlerle en ince ayrıntısına kadar nasıl pilav yapıldığını konuşmak istiyorum.


Geçenlerde evde annem, kızkardeşim otururken karnımızda aynı anda alarm vermeye başladı. Ne yiyelim, ne pişirelim derken, ben de "Ben nohutlu pilav yapıcam" dedim. Sadece nohutlu pilav ama. :) Aç olunca bal kaymak vallahi. :)


Mutfak önlüğünü geçirdim boynuma veee... Önce hemen pilav tenceresini çıkarıp, margarin kabının içine iki kez yemek kaşığını daldırdım ve onları tencerenin içerisinde buz pateni yaparcasına süzülmeye bıraktım. :)



Hemen tezgahtan fıstık yeşili pirinç yıkamayı ve süzmeyi aynı anda yapmamı sağlayan plastik kabıma 2 su bardağı pirinç boşalttım.



 Haa bu arada bildiğimiz o klasik su bardakları vardır ya, onlardan. Herkesin evinde ölçü bardağı olarak kullanılmak üzere mutlaka bulunmalı bence bu bardaklardan. Bir arkadaşımın evinde yoktu da sihirli değneğini kaybetmiş peri gibi kalmıştım öyle. :) 


Pirinçlerimin üzerine havuz yaptım. Bazıları uzun süre sıcak suyun içinde bekletiyor pirinçleri ama ben genelde ılık su ile bekletmeden iki kez yıkamayı tercih ediyorum. Sanki öyle saatlerce sıcak suda bekleyince pirincin tadı gidiyormuş gibi geliyor bana.




Pirinçleri süzerken de bir yere dayıyorum ki iyice suları süzülsün. Yoksa sulu sulu olunca güzel kavrulmuyor.




"Eee şekerim sen yağı koydun ocağa, yandı yağ yandı!" Telaşa gerek yok çok kısık ateşte... :)


TAKTİK 1) Margarinimiz erimeye yakınken içine şöyle bir yemek kaşığı kadar da sıvı yağ gezdirirseniz pilavınız parlak olur. ( Annemin tavsiyesi.)


İyice süzdüğümüz pirinçlerimizi artık tencereyle buluşturabiliriz.




TAKTİK 2) Tencereye boşalttığınız pirinçleri kıtırlaştırmadan iyice kavurmalısınız ki pilavınız tane tane olsun. "Eee peki nasıl kıtırlaştırmadan?" Şöyle anlatayım. Pirinçleriniz ne zaman artık kavururken yapışmadan özgürce etrafa saçılmaya başladı, o zaman yeterince kavrulmuş demektir. Eğer kavurma işini abartırsanız, pirinç taneleri kıtırlaşır ve pişmemiş gibi olur.


Evet, şu suyunu koyma işi... Aslında bütün iş burada bitiyor... Nedir bu su meselesi?


1) Eğer suyunu az koyarsanız, pilavınız yeterince pişmez ve yerken yüzünüz ağzınızda kıtırdayan pirinçler karşısında tuhaf şekiller alabilir.


2) Eğer suyunu çok koyarsanız, Pilavınızın buz dolabında 3 gün beklemiş sütlaç kıvamından farkı olmaz.


"Ne kadar öyleyse?"


Pilavın genel bir kriteri vardır genellikle 1'e 1.5... Duymuşsunuzdur bu genel geçer tabiri... Ama risk hala devam eder... Pirincin yapısı çok önemlidir. Bazı pirinçler 1'e 2 sever. En garantisi Baldo Pirinç derim ve suyunu da 1'e 1.5 yaparım...


Ben bu pilavı yaparken 2 bardak pirinç kullanmıştım. O zaman 3 Bardak su koyuyoruz haliyle...


Gördüğünüz gibi pirinçler artık sulara gömülmüş vaziyette...



Nohutu unuttum sanmayın. 

TAKTİK 3) Nohutlarınızı heran kullanmaya hazır vaziyete getirmek için, önceden bir gece suda bekletip topluca bir tencerede haşlayın ve küçük küçük poşetlere koyup derin dondurucunuzda saklayın. Annem öyle yapıyor. 

Ben de annemin önceden hazırladığı buzlu nohutlarımı alıyorum ve yine pirinç ölçerken kullandığım bardağın tamamını dolduruyorum, olduğu gibi sulara gömülmüş pirinçlerin arasına karıştırıyorum onları da...


Nohutlarla Pilavlar güzel anlaşıyorlar... :P



Gelelim şu tuz meselesine... Pilavın tuzu da suyu kadar önem taşır. Az tuzlu ise vay halinize... Sütlaça yakalanmaktan kurtulamazsınız. Pilav heran sütlaça dönüverir. :) Benim çok kullandığım bir tabirdir bu pilavı sütlaça benzetmek. :) 

Ben bu pilav için yarım paket Knorr Tavuk Bulyon kullandım ve yarım yemek kaşığı kadar da tuz koydum. Tuzunu ve Knorrunu genellikle pilavın suyu fokurdamaya başlayınca koymayı tercih ederim.



TAKTİK 4) Pilavın tuzunun yeterli olup olmadığını anlayabilmek için çaktırmadan çok az suyundan alıp tadın. Eğer ağzınıza sizi rahatsız etmeyen ve damak tadınıza uyumlu bir tuzlu su geliyorsa, tamamdır. Eğer tuzsuz bir su ile karşılaştıysanız birazcık daha ekleyerek tatmaya devam edin. Şayet eğer sudaki tuzdan dolayı yüzünüz buruştuysa, felaketle yüzleşmeye hazır olun. :) Çözümünü henüz ben de bilmiyorum. :)


Tuz işini de ayarladıktan sonra yarım dakika kadar ağzı açık olarak kaynattığımız pilavımızın, ağzını kapayıp, orta boydaki ocağımızı en kısığa alarak beklemeye koyuluyoruz.




"Pilavın dibi tuttuuuuuuuu!" dememek için ben de size bir iyilik yaptım ve ilk kez pilavın pişme süresini tuttum. :)  Vee tam 15 dk'da pilav dibi tutmadan pişmişti.






Karnımdaki alarm sesleri şiddetini artırarak devam ederken, postum biraz süslü olsun diye sabırla tabak da süslemeyi ihmal etmedim. :) Yanında domates ve soğan söğüşü eşliğinde...


Eee Hadi Buyrun. :)




Sevgilerimle...


Kulak MeMesi

17 Mayıs 2011 Salı

İlk Heyecan... Alman Pastası

Yemek yapmak dünyanın en keyifli anlarını yaşadığımız anlardan biridir. "Ne diyosun sen be?!" Tamam tamam sustum. :) Ama benim için gerçekten öyle, söylemeliyim. Ben bu işe taa 7 yaşındayken, Babaannemin oyuncak almak için soktuğu oyuncakçıdan minyatür tencere takımı seçerek başlamışım. Minnacık ocağı bile vardı... Balkona onları dizip dizip neler pişirirdim. Dumanını bile görürdüm. :) Derken derken annemin resimli tarif kitapları geçmeye başladı elime. Ben o tarif kitaplarını midem guruldaya guruldaya sonuna kadar okurdum. Kalktım birgün "Anneeee! Ben burdaki Alman Pastasını yapçam" deyiverdim bir cesaret! Anneme bak yalnız, daha 9 yaşındayım ama hanım "Yap" demez mi?! Başladığım tarife de bakın, Alman Pastası... Hele bir kek yap da pastası beride kalsın be çocuk! Aman efendim aldım mutfak önlüğünü yüreğim kıpır kıpır geçirdim boynuma. Boyu bana cücemsi halimden dolayı dizaltından bir karış daha aşağıda tabii. Televizyonlardaki gibi bütün malzemelerimi mutfak tezgahına bir güzel dizdim. Annem de hiç karışmıyor... Yumurtasıymış, şekeriymiş derken baktım karşımda bir tutam tuz yazıyor. Tuzunu da koydum. İşte bir tutam tuz kime göre? Senin tutamın ne, benim tutamım ne? Fırına sürdüm ekmek hamuru  kıvamındaki karşımımı. Oturdum fırının önüne, ayrılmıyorum başından... Baktım benim hamur yükseliyor kapta. Ben tabii "Heyoo kabarıyooo! Oldu işte!" diye sevinirken işi sadece hamurun kabarmasından ibaret sandığım açıkça ortada. Daha kremasını bile yapmaya başlamamışken... Neyse sabırsızca geçen yaklaşık 35-40 dk kadar bir süreden sonra koskocaman bir pasta keki çıktı karşıma. Hemen ters çevirip çıkardık annemle. Biraz soğumalıydı... Derken Annem kekin üzerinden bir çentik alıp ağzına attı. Suratı bir tuhaf oldu. "Noluyo yaa!" diye merakla ben de bir çimdik attım keke... Aman Allah'ım bu bildiğin tatlı-tuzlu ekmek! Tadı nasıl iğrençti anlatamam... Tuzlunun yanı sıra gerilerden gelen bir tatlı... Tuzunu ne kadar atmış olabilirdim bilmiyorum şuan ama benim kek kreması bile yapılamadan çöpü boylamıştı. Ve benim o günden beri her Alman Pastası denildiğinde yüzüm buruşur... Ne yaparım ne yerim o günden gayrı...


(Not: Post fotoğrafında gördüğünüz Alman Pastası "alıntı"dır.)